"yaklaşıyorsun"


alarm çaldı.. saate sadece iki ay önce alarmı kurarken bakmıştım. bir daha bakma gereksinimi duymadım..
 ve o saniye açtım gözlerimi. yatakla oynaşma gibi bir lüksüm yok tabi. hızlıca banyoya koştum. yüzümü yıkamak yerine soğuk duş kolay oluyordu. kendimden iki beden büyük gömleğimi ve siyah pantolonumu kaptım. ablamla aynı olan birebir deri ceketlerimizden ben onunkini giymeyi tercih ediyordum, bende büyük bir farklılık duygusu oluşturuyordu..  bu serbest kıyafetin oluşturduğu bir forma haline gelmişti . sadece şapkalar değişiyordu. bayanların çantası günlük olarak tazelenirdi. bende ise iki aydır aynı defter, aynı kalem, aynı su şişesi, aynı mızıka ve sürekli değişen 20cl. jack.
serin benden düzenliydi. çantası bir gün öncesi hazırlanır, kıyafetleri seçilir, sabah kahvaltı yapılır, servise yetişilirdi. onunda işi vardı. on saat boyunca kreşte oynamakla yükümlüydü.
evden "ben kaçtım" sesinden sonra gelen kapı sesi ve ablamın arkadan duyulmayan sözcükleri.. aynı yol, aynı kalabalık, aynı hissizlik,  cepte bulunan aynı para, kulakta iki aydır çalan aynı şarkı.. ve otobüse binmeden önce yudumlanan aynı tat. aynı hafif baş dönmesi.. herşey aynı.
oysa ki bütün bunlar önceye göre farklıydı. ama ben düşünemiyordum. sadece çalan şarkıyı dinliyordum. sanki bu şarkı bu günler için yaratılmıştı. bana an'daki herşeyi özetliyor gibiydi. bir acı vardı derinden gelen yüzeye vurmayı beceremeyen. anlam veremediğim kaybolmuşluk hissi. tek başına olmanın ilk kez korkuttuğu bir his. sanki yıllardır böyleymişim gibi bir his.
yüzeyde planlar vardı aslında. para birikecek, eklemeler yapılacak, zaman yaklaşacak, dersler, gidilecek olan ülke. hayallare adım.
derinde bunlardan iz bile yok.
mağazaya gir, olmayan modu değiştir. gülümse. esas formayı giy. dolabı kapatmadan iki yudum al. çık yukarı. insanlar mükemmel bir gözle baksın. ağızdan kelimeler dökülsün. enerji devreye girsin, titreşimler insanların içinde. gözler üzerinde. zaman doldu.
çantadaki jack'i tazele ve mağazadan çık.
gök siyah kıyafetini giyer, onun gündüzü başlar. ara sokaklara girerim, yudumlarımı tazelerim. aynı şarkıya kaldığım yerden devam ederim. haftanın altı iş gününün, üç günü Kadıköy'den, Üsküdar- çiçekçiye binmeden önce değişiklik yapar mekanda oturarak içerim. şarkımı değiştirmem. bu benim yaptığım tek başıma gerçekleştirdiğim sosyalliktir. elbette alınan para birikmez böylece biter. ablam arar, akşamcıyım bugün derim. yalan değildir, o gün hatta ben gececiyimdir..
otururum.insanlar, insanlar, insanlar çeşit çok, fark yok. aynı bakışlar, paranoyak neyir'in devreye girmesine gerek kalmayacak kadar basittir.
biraz izledikten sonra evin yolunu tutarım. yolda yudumlarım, şarkı zaten standart. kapıyı açar sessiz olmaya çalışırken ablam atölyede çalışıyor olur. bir bakışı yeter. bana acıdığından belki de yemek var der.  tabi ben içmişimdir yemeğimi. hemen yatağa yönelirim. yastığın kenarında telefon çalar, çalar, çalar. tanıdığım farksız insanlar bu kez ses bırakır. aynı şarkıyla uykuya dalarken, bir gülümseme belirir, derinden koca siyah boşluğun içinden der ki biri; "yaklaşıyorsunn.."
...

alarm çaldı..
saate sadece -dört ay önce alarmı kurarken bakmıştım.
bir daha bakma gereksinimi duymadım.
ve o saniye açtım gözlerimi..



"gitme vakti geldi" dedi ses. biliyorum "yaklaşıyorum" dedim... gülümsedim..



                    

Popular Posts